Fear Factor’üm

Fear Factor'ümEvrakaa beklediğimi buldummm buldummmm! diyorum ama derken… off of!

Sıkıldım!!! Çok sıkıldım. Ah alacağımı bile bile doğru yaptığım yanlışlardan! (Can yakmalarım, mutsuz etmelerim, acı çektirmelerim vb.) Mutlu muyum, hayır! Tam evet buldum derken kendimi ona bırakmışken “senin için zor olacak biliyorum ama benden bişey bekleme” nidalarından. Duydum bunu da duydum allahıma şükür! Benim kimseden bişey beklediğim yok ki. Bekledğim sadece “o”ydu ve buldum. 3 yıl sonra tekrar yaşadığımı hissediyorum acı çekiyorum ya bir yerlerime bişeyler batıo rahatsız ediyor. Her rahatsız edilişimde nefes aldığımı hissediyorum derin derin. Okumaya devam et “Fear Factor’üm”

Pembesi Eksik Kalmış Düşler

Pembesi Eksik Kalmış DüşlerHiç pembe panjurlu bir ev hayalim olmadı. Bazen, duyduğum lafları ilk kim söylemiştir diye düşünürüm. Kimin hayalidir pembe panjur?

Benim olsa olsa, bahçesinde ebruli hanımeli açan bir düşüm olabilir, O da Nazım Usta’nın hatırından. Hayallerimi süslemeyi unuttuğumu fark ettim. Bende de, bir ev ve bahçe var elbette ama ilgilendiğim kısım, orada yaşananlar… Sürekli okuyanlar bilir; bahçede oturan sevgiliye üşüdüğü için hırka getirme hayalimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, ben olaylara takmışım kafayı.

Okumaya devam et “Pembesi Eksik Kalmış Düşler”

Süper Baba

1990’lı yıllardı. Çocuktum. Seksenlerin kargaşasından çıkıp kendine yeni yollar çizmek için çırpınan bir ülkede büyüyorduk. Oyunlar oynamak için beton binalar arasında boş arsalar arıyorduk. Topumuz caddeye kaçarsa çok dikkatli olmak zorundaydık, çünkü her an hızla gelen bir araba topumuzla birlikte bizi de ezebilirdi. Yabancılarla konuşmamalı, evin önünden fazla uzaklaşmamalıydık. Öyle ki karşı caddede, yani elli metre ötemizde oyun oynayan çocukların yanına gidemezdik, çünkü etraf tehlikeliydi.

Hava kararmadan eve girmeliydik, çünkü belli bir saatten sonra sokaklar çocuklar için tekinsizdi. Oysa her şey, hayatlarımız, alışkanlıklarımız, ayakkabılarımız, dinlediğimiz müzikler, yürüdüğümüz sokaklar git gide modernleşiyordu. Özal Türkiye’siyle yeterince çağ atlamış, ölümünün ardından Demirel gelmişti. Karayolları örüyordu bu amcalar bizler için. Taş duvarları çoğaltıyorlardı. Bir yandan özel kanallar açılıyor, diğer yandan otel odalarında şairler, yazarlar, aydınlar yakılıyor ya da evlerinin önünde suikasta uğruyorlardı. Akşamları ailecek televizyon karşısına geçip, naklen yayınlarda savaşlar izlemiş tuhaf bir toplumun çocuklarıydık işte.

Okumaya devam et “Süper Baba”

EnginDergi Enginer Dijital Hizmetler | Tüm Hakları Saklıdır. © 2008 - 2024