Dünya başına yıkılır da yıkılır,
Yükseklere çıkarsın da çıkarsın,
Bir gün bir asır gibi gelir kardeşim,
Hasret de bitmez bir günde…
Söylenenin çok olur,
Akıl verenin de bol olur,
Dinle çok kez dinle,
Anla bir kez de anla…
Dünya başına yıkılır da yıkılır,
Yükseklere çıkarsın da çıkarsın,
Bir gün bir asır gibi gelir kardeşim,
Hasret de bitmez bir günde…
Söylenenin çok olur,
Akıl verenin de bol olur,
Dinle çok kez dinle,
Anla bir kez de anla…
Yıldızlı bir gecede
Ayaklarına kapanan yakamozu düşün,
Bir arp sanatçısı gibi,
Denizin üzerinde parmaklarını gezdiren tanrıyı,
Ay ışığının sonsuz dansını düşün,
Ve aya kanat geren bir kuşun kanat sesini duy,
Balinaların şarkısını işit, istridyelerin gizemini gör,
Ya da unut gitsin evren zaten içinde bir yerlerde…
Dağların arasında yankılanan bir yalnızlık var,
Tut göğsüne bastır, ve sakın bırakma,
Bir akarsu yatağı boyunca izleyeceğim
Ölü bir ağacın sonsuz yolculuğunu,
Dokunursan belki tersine akar sular ve
Sana anımsatır kim olduğunu,
Ya da unut gitsin tüm ölüler zaten yokoldu.
Saat gece yarısını geçmiş… Paspas’la ben, iki kedi, ikisi de zırdeli, başladık Perili Ev’in yanında yaşayan Dük’ü kızdırmaya. Kulübesine bağlı zincir hareketini sınırlıyor, bize de dalga geçmek için fırsat doğuyor. Suratı kızardıkça kızardı, ondan sonra açtı ağzını yumdu gözünü, başladı aralıksız havlamaya.
Birkaç evin ışığı yanınca bize ikilemek düştü; çünkü yukarıdan daha önce çook tanımlanamayan yabancı cisim düştü. Neşeyle kaçıyorduk, ama o ne? Biz UFO beklerken, üzerimize karanlık devasa bir gölge düştü. Ben derim yaban domuzu; Paspas diyor Gergedan. Zıp! Anında saklandık gölgelerin arasına. Bu cüsseli, korkunç yaratık çıksın diye sokak lambasının ışığına.