A’mâk

A'makNe kadar derine inebilirsin? Zihninin en derininde, şu anda olman gereken bir yer, araman gereken bir nedenin olmalı. Ah bırak kendine palavralar üretmeyi, herkesin bir nedeni vardır. Herkesin istediği, elde etmeye çalıştığı bir şeyler vardır. Ne kadar derine indin? Dürüst ol! Hiç mi? Ah, evet, kesinlikle! Zamanın yok değil mi? Kimin var ki? Belki de bahaneler üretiyorsun. Tıpkı şu an benim yaptığım gibi. Bir zamanlar kendimi suçladığım şeyden ötürü seni suçluyorum. Niye biliyor musun? Yapmam gereken bir şey olduğunda kıçımı kaldırıp yapmak yerine, onu bir güzel yayıp aylaklık yapmayı tercih ederdim. Tipik insan psikolojisi. Aslına bakarsan böyle ibareler derininde bir kibir barındırıyor. Biliyorum. Bu kibir denilen koca manyak hepimizin düşüncelerini bir zindana hapsetmiş. Bunun farkında mısın? Belki de sen hiçbir şeyin farkında değilsin.

Şu anda bulunduğun yerden farklı bir yere gitmeyi düşündün mü? Cevabın kesinlikle ‘evet’ olmalı. Gidemedin değil mi? Çoğu gidemez. Pekala hepimiz biliyoruz ki seni durduran, tam kalkıp gidecekken hareket ettiğin yere hunharca yapıştıran bir dürtü var. Ah, evet, kesinlikle! Bir dürtü olmalı. Endişe mi duyuyorsun? Duy! Duymalısın. Korkuyor musun? Kork! Korkmalısın. Korku sağlıklıdır. Pekala ya panik? Panikliyor musun? İşte burada dur. Korkmak sağlıklı olabilir ama paniklemek! İşte orada bir sorun vardır. Bu korkuyu neden yarattın? Bu korkuyu zihninin en derininde neden yarattın? Ne yaptığını biliyorum! Orada bıraktın. Üzerine gitmedin. Kimse sana korkunun sağlıklı bir şey olduğunu söylemedi ki. Söyledi mi? Söylemezler. Çünkü korkaklar her zaman korkmaman gerektiğini söylerler. Ve sen buna kendini inandırdın! Tabular, ananeler, safsatalar hepsi aynı terane! Merak etme dostum bunların sorumlusu sen değilsin.

Daha önce içini saran, sımsıkı lakin heyecan verici bir tutumla tüm benliğine hükmeden ‘Neden buradayım, buraya ne yapmaya geldim, yaşam amacım nedir?’ sorularına tanık oldun mu? ‘Ah, evet, elbette tanık oldum.’ cevabını verdiysen yakın akrabayız dostum. Pekala ya cevaplar! Cevap aradın mı? Hayır! Arayamazsın. Çünkü sen kandırıldın. Çünkü sen bir şeyi yapamayacağın konusunda ikna edildin. Üzerine bir takım elbise çektiler ve günde on saat çalıştığın, stresin ve korkunun bütün vücudunda hakimiyet ilan ettiği bir işe soktular. Hayatın boyunca çevrende ‘Onu yapma. Bunu yapma!’ diye çığıran insan kalabalığının esiri oldun. İçindeki bütün yaratıcılığı, bütün sanatsal zekayı, heyecanı, coşkuyu, sevgiyi katlettiler. Kendi benliğinin farkındalığını aramana müsaade etmeyip, kafanın içine kendi inançlarını, özgürlük fikirlerini, tabularını, safsatalarını, ananelerini soktular!

Biliyorum, biliyorum, biliyorum! Çok konuşuyorlar değil mi? Hiç susmuyorlar. Bir şey yapmak istediğinde önüne bir nazi subayı gibi dikilip, ‘Hey, orada dur! Bu iş senin yapabileceğin bir iş değil. Bunu yapamazsın.’ derler. ‘Bu iş senin yapabileceğin bir iş değil çünkü sen bunu bilmiyorsun!’ derler. İçindeki o yoğun heyecanın, bir şeyler yapabileceğini hissettiren dürtünün önüne tuğladan barikatlarını dizerken nazi subayları, sen korkarak geri çekilirsin. Onlara ‘Bunu bilmiyorum ama öğrenebilirim.’ diyemediğin için geri çekilirsin. Biliyorum dostum. İçindeki o yoğun heyecana, o yoğun dürtüye ben de sahibim. Ve sen dostum aslında kendinin değil, onların korkak olduğunu anladığında, kendi içine doğru ‘yelkenler fora’ demenin heyecanını yaşayacaksın. İşte o zaman, önündeki nazi subayı, silahını bırakacak ve sana teslim olacak. Çünkü onlar bir şeyler bildiklerini sanan, fakat bildikleri hakkında hiçbir şey bilmeyen korkak insanlardır. Ve korkaklar ancak sen onlardan korkmadığında sana saygı duyacaklardır.

En son ne zaman derinliklere doğru indin? Geçmişine doğru yolculuk yapmayı en son ne zaman denedin? Korktun değil mi? Geçmişi her hatırlamaya çalıştığında duyduğun endişe önüne çıkan bu engeli yıkman ve hayatta kalabilmen için bir barikat oluşturdu. Geçmişini unutman için yardımcı olan beynin aslında bir bakıma travma yarattı. Geçmişi hatırlamaya çalıştığında hemen seni başka bir düşünceye, hobiye, bir şeyler karalamaya, bir şeyler yazmaya itti. Oysa ne diyordu yazar; ‘Geçmişi orada bırak lakin onu bir kitap gibi kullan.’

Senin hiçbir suçun yok. Doğduktan iki yıl sonra tanımlamaya başladığın bütün maddelere sahip olabilmen için rekabet fikri aşılandı. Rekabet olan yerde yaratıcılığında olduğuna inandın. Sonra ne oldu? Sonra kafalara basa basa tırmanmaya, birinci gelmek için uğraşmaya başladın. Hiç kimse seni farkındalığını yitirmemen gerektiği konusunda uyarmadı. Sonuç: Gaddar profesyoneller oluştu. Bilgiyi zalimce kullanan tipler oluştu. Başkalarına benzemek için harcadığın zamanda kendini kaybettin ve uzun süre taktığın bu maske, rol olmaktan çıkıp karakterin haline gelmeye başladı. Kendin olmayı unuttun. Çünkü seni buna zorladılar.

Şimdi, henüz vakit erkenken önündeki yola bak, cesur ol ve haz al, doğayı izle, çiçekleri kokla, nefes al, bol su iç ve yaşamın tadını çıkar. Unutma sen istemediğin sürece kimse senin canını sıkamaz. Unutma kendin ol. Kendin ol.

Tuncay Ünaydın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EnginDergi Enginer Dijital Hizmetler | Tüm Hakları Saklıdır. © 2008 - 2024