Ekim de yarılandı işte. Perdenin aralığından dışarıya baktı. Hava oldukça serindi, hayli karanlık görünüyordu. Yüzünü yıkadı, ne giyeceğini düşündü. İzmir’in ekimine de hiç güvenilmezdi. Sabah havaya bakar sıkı sıkı giyinirsin, öğleye varmaz, güneş açar, terlersin. Güneşe güvenir üstüne fazla bir şeyler almazsın, akşamüstü üşürsün. Mutfağa gittiğinde çayı demlenmiş, kahvaltısı hazırdı, fonda da bir Arabesk müzik. Karısına döndü: “Yahu sabah sabah bu acılı Adana’dan ne anlarsın? Güne başlarken insanın tüm yaşam sevincini alıp götürüyor.” Selma tersledi: “Sana da hiç yaranılmıyor”. Apartman kapısında, köpeği ile, sabah gezintisinden dönen, karşı komşusu Süheyla Hanım’la karşılaştı. Köpek yılıştı, başıyla paçalarına süründü, sonra elini yaladı. İğrendi. Süheyla hanım köpeği azarladı: “Rocky rahatsız etme amcayı!” “Şimdi de bu uyuzun amcası olduk” diye geçirdi. Doğrusu bu köpekten hiç hoşlanmazdı ama komşuluk hatırına bir tepki göstermezdi, tamam da gecenin bir saatinde, sokak köpekleriyle düet yapması yok mu..