Güneş Otu

Güneş OtuBir su ve bir ayran dedim büfedeki adama. Ayrandan nefret ederim ama güneş otumu içmek için tepesindeki alüminyum folyoya ihtiyacım var. Biri büyük biri küçük iki su şişesi, bir adet alüminyum folyo, delikler için bir iğne, bir dal sigara, ateş, biraz su ve sarımı on liraya alınmış bol tohumlu hoş kokulu güneş otu. Şu an ihtiyacım olan nesnelerin tümü bunlar. Sokak jargonunda adına “kova” denilen teknikle kendim olmaya ihtiyacım var.

Beş litrelik su şişesinin tepesini mümkün olduğunca yukarıdan kestim. Küçük şişenin de kıçını. Ayranın folyosunu bir arkeolog titizliğiyle çıkardım. Yırtılırsa bir işe yaramaz çünkü. Küçük şişenin ağız kısmına yerleştirip parmağımla çukurlaştırıyorum. Çok hassas ölçüler bunlar. Eğer çukur derin olursa boşa gider nimet, sığ olursa bir şey anlamazsın içtiğinden. Benim için ideal ölçü bir kadının göbek çukuru kadar. Elimdeki iğneyle, çukurlaşmış folyoya bir dikiş makinesi seriliğinde onlarca delik açıyorum. Büyük şişeye bir miktar su koyup küçük şişeyi de içine oturttuktan sonra düzeneğim hazır. Fizik kurallarını kullanarak kafayı buluyoruz, başka bir deyişle fizik kurallarıyla kafa buluyoruz. Güneş otumu önümdeki gazeteye döküp tohumlarını ayıklıyorum. Çünkü tohumlar yanmıyor ve delikleri tıkıyor. Ne kadar çok tohum var. Ayıkladığım her tohum kafamın güzel olmasıyla ters orantılı. Torbacıma okkalı bir küfür savuruyorum.

Tohum ayıklamaya başlayalı yaklaşık on dakika kadar oldu ve artık iyiden iyiye sıkıldım. Bir keresinde ayıkladığım tohumları saksıya ekmiştim, kendi otumu yetiştirmek için. Fakat bu meretin günde on saatten fazla güneş görmesi gerekiyormuş. Ne yazık ki yaşadığım coğrafyada bu mümkün değil. Bu yüzden bendeki adı güneş otu. Bu yüzden bu kadar pahalı. Siz hiç ciğerlerinize güneşi çektiniz mi? Yakıcı sıcak, sonsuz erk, yaşamın ve ölümün efendisidir o. Tanrısal bir kocakarı ilacı. Güzel olan her şey gibi bu da yasak, yasak olan her şey gibi bu da çekici. Sonunda tohumları ayıklamam bitti. Bir dal sigara katıp, parmağımla ezerek karıştırıyorum. Delikli folyonun üzerine koyduğum karışımı yakarak şişeyi yukarıya doğru çekiyorum. Şişenin içi beyaz meleklerle dolu. Hayır tüm melekler beyaz değildir. Mesela benim en sevdiğim melek, kırmızı olarak tasvir edilir hep adına şeytan denir. Melekler içinde en karakterlisidir, en asili. Tanrı denilen egoist, insanı yaratınca meleklerine secde edin demiş. Tüm melekler en yalaka ses tonlarıyla emredersiniz diyerek ayaklarına kapanmış insanın. Bir tek benim meleğim itiraz etmiş. Ben ondan üstünüm o bana secde etsin demiş. Kapıyı çarpıp çıkmış sonra yanına kendi doğrularını alarak. Gururuyla, onuruyla gitmiş. Asiliği kaldıramayan her despot gibi kötülemiş onu tanrı. Karalamış, kirletmiş. Sorgulamaktan korkan ya da sorgulamak nedir bilmeyen insanoğlu da inanmış bu dini mite. Hepimizin bildiği saçma sapan masallar topluluğu işte. Ben şeytanı seviyorum, güneş otunu da.

Küçük şişenin içi bembeyaz. Şişeyi kaçırmadan folyoyu çıkarmam lazım. Şişe kaçarsa bütün duman boşa gider. “Her yıl Kıbrıs adası kadar duman kaybediyoruz.” Bir arkadaşımın lafı ne çok gülmüştük o akşam. Dudaklarımı şişenin ısınan ağzına dayıyorum. İlk öptüğüm kız geliyor aklıma. Onun dudakları da sıcacıktı, evet o zaman da başım dönmüştü. Dumanın ağzımdan soluk boruma, soluk borumdan ciğerlerime geçişini sonra kanıma karışıp beynime ulaşışını ve tüm kapıları açışını hissediyorum. Kelimeler desibelleniyor zihnimde.

Beynimim tüm kıvrımları elimde. Hepsine hükmediyorum. Her nefeste daha derine iniyorum. Zaman, zaman yavaşlıyor. Saatin her “tik”i ve her “tık”ı arasına binlerce tiktak sıkıştırıyorum. Zaman yavaşlıyor ve yaşamaya vakit kalıyor. Gündelik, hayatsal, sıradan stresler ağzımdan çıkan dumanla beraber odamın ağır havasına karışıyor. Camdan çıkışını izliyorum dudaklarımda büyük bir tebessümle.

Bir kapak daha, bir daha, daha. Tütün ve güneş otundan oluşan sihirli karışım bitene kadar devam ediyor tek kişilik ruhsal vaftizim. Fonda “where is my mind” çalıyor, Pixies söylüyor. Ayinimin ilahisi. Şeytanla el ele verip, tanrıya hareket çekiyorum. Sonra bağırıyorum: “Hey egoist manyak! Sanallığının yalanlığında, kendi kokuşmuş yalnız hayatının tadını çıkar.” Geçmişin, bu günün ve geleceğin bütün tanrılarına haykırıyorum: “Allah hepinizin belasını versin!!!”

Pixies bağırıyor: “where is my mind” avucumu işaret ediyorum, “it is here”. Beynim avuçlarımda, kalbim de. Şeytan yanımda, tanrı karşımda.

Hey sen! Güneşimden kaç, gölge etme başka ihsan istemem.

Yasal uyarı: Güneş otu sağlığa zararlıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EnginDergi Enginer Dijital Hizmetler | Tüm Hakları Saklıdır. © 2008 - 2024